Gördüklerim, duyduklarım, düşündüklerim…

Murat Sevinç’ten: 9 Soruda | Anayasa Mahkemesi’nin ‘seçim barajı’yla imtihanı ve ‘iptal’ seçeneği

01/12/2014 22:03

murat sevinc

MURAT SEVİNÇ

Bir süredir ortalıkta dolaşan dedikodu, sonunda bir gazeteci tarafından haber yapıldı da bizler de ‘yazma’ şansına kavuştuk!

Haberin yalancısıyız, Anayasa Mahkemesi (AYM) Başkanı Haşim Kılıç, yüzde 10 seçim barajına ilişkin düzenlemenin bireysel başvuru yoluyla önlerine geldiğini, incelendiğini ve birkaç hafta içinde sonuçlandırılacağını açıklamış.

Türkiye’de bazı şeyleri tahmin etmek için müneccim olmaya gerek yok. AYM eğer ‘ihlal’ ya da ‘iptal’ yönünde bir karar verirse, öncelikle o ve sonraki birkaç akşam, çok sayıda ‘hukukçu’ TV ekranlarında kapışacak. Akıl ve beden sağlığınıza düşkünseniz ‘Sakın izlemeyin’ derim. AKP’liler ve 1960’ların sonundan itibaren Türkiye sağı AYM için ne diyorsa, aynını tekrar edecekler.

Bu arada, aklı başında değerlendirme yapan bir iki uzmanın söyledikleri hiç kimse tarafından duyulmayacak. Adında ‘tartışma’ olan programların sunucuları, hiç kimsenin gerçek bir şey tartışmadığı, mütemadiyen zevzeklik yapılan stüdyolarında zevkten dört köşe olacak vs…

Henüz bu saçmalıkların yaşanmasına bir iki hafta varken yazmak, anlamlı olacaktır. Hiç kimseden söyleşi önerisi almadığım için, kendi kendimle söyleşmeye karar verdim! Biraz uzun oldu ancak konu çok ama çok önemli. Yazının bundan sonrasını okuyacaklara, sabır dilerim…

1- Baraj sorunu nedir?

Seçim Yasası’nın 33. maddesinde yer alan yüzde 10 barajının herhangi bir Batı demokrasisinde eşi benzeri yok. Putin’in Rusya’sında dahi yüzde 7 idi, yüzde 5’e indirdiler. Batı’da barajsız sistemler olduğu gibi genel eğilimin, yüzde 2 ile yüzde 5 arasında olduğu söylenebilir. Zaman zaman Türkiye’de gündeme gelen yüzde 5 baraj önerisi, büyük ölçüde Almanya’dan esinlenir.

1983’te bir de ‘seçim çevresi barajı’ vardı. Üç genel seçim bu ‘çifte barajlı’ sisteme göre yapıldı. Küçük partiler, yani 12 Eylülcüler’in ‘marjinal’ olarak tanımladığı siyasal akımlar sistem dışı bırakılmak istendi ve büyük ölçüde başarılı oldu.

Çifte baraj, zamanında AYM’nin önüne geldi. Mahkeme, 1995’te seçim çevresi barajını iptal ederken yüzde 10’luk baraja dokunmadı. 1995 sonrasındaki seçimler, ülke barajıyla yapıldı. Sorun AİHM’e de gitti (Sadak/Yumak) ve ilgili dairenin 2007’deki kararı, ‘iktidar/devlet’ lehine çıktı. AİHM, ülkelerin ‘takdir marjı’ olduğuna hükmetti.  Barajın böyle bir geçmişi var.

2- Neden kaldırılmadı?

Vallahi bunu kaldırmayanlara sormalı! Tüm iktidarlar, 12 Eylülcülerin bu ‘değerli’ hediyesinden yararlandı. Çünkü Türkiye’de ‘halkın yönetime katılımına’ değer verilmez. Halk dediğin, oy deposudur. Milli iradeden en çok söz eden AKP, 2002 seçimlerinde oyların neredeyse yarısı (yüzde 45 civarında) baraj nedeniyle ‘çöpe gittiği’ için ‘tek başına’ iktidar olabildi.

Ancak, ‘ülke’ yerine ‘algı’ yönetmek isterseniz, bu somut gerçeği hiç gündeme getirmez, sürekli ‘cici halk’ söylemi kullanırsınız. Üstelik masal sever çeyrek okumuşlardan desteğiniz de varsa, ‘halk övgüsü’ tadından yenmez. Özal da 1987 seçimlerinde, aynı tadı almıştı. Tekrar ediyorum: 2002 seçimlerinde geçerli oyların yaklaşık yarısı, çöpe gitti.

Neyse ki 2007 sonrasında, barajın asıl hedefi olan Kürt siyaseti ‘bağımsız adaylık’ seçeneğine yöneldi de, çöpteki oy miktarında kısmi bir azalma oldu. Ülkeyi 12 yıldır yöneten parti, bu izan dışı baraj her gündeme geldiğinde, ‘Bana ne bana ne, ben mi koydum?’ düzeyinde açıklamalar yapmayı tercih etti. İşin matrak yanı, ‘Kemalist ve darbe yanlısı’ CHP ile ‘bölücü’ HDP/BDP, yıllardır ‘Baraj düşsün’ derken; ileri demokrat AKP, düşmesini engelledi.

AKP’nin geçen yıl gündeme getirdiği seçim kanunu değişikliği önerisine ise hiç girmeyelim. Çok tipik bir AKP taktiğiydi: Dar bölge ile çok milletvekili. Bak şimdi, yine niyet okudum!

Özetle, barajın indirilmemesinin nedeni, iktidar partilerinin bu ‘oy hırsızlığından’ büyük menfaat elde etmeleri. Tabii oy hırsızları, kendilerine hayli şık bir kılıf da buldu: Yönetimde istikrar.

3- Baraj, yönetimde istikrarı sağlar mı?

1995 değişiklikleriyle Anayasa’ya, seçim kanunlarının ‘temsilde adalet ve yönetimde istikrar ilkelerini bağdaştıracak şekilde düzenlenecekleri’ ilkesi eklendi (67).

İstikrardan, bir partinin yıllarca süren dizginsiz yönetimini anlıyorsanız, yüzde 10 elbette istikrar sağlar. Bu mantıkla, barajı yüzde 30’a çıkarmak yönetimi daha da istikrarlı hale getirir. Üstelik yasama yetkisi ‘asli ve genel’ olduğu için TBMM’nin barajı yüzde 30 yapmasının önünde bir pozitif hukuk engeli de yok. AKP’nin, Celal Bayar’dan bugüne değişmeyen egemenlik algısı buna da izin verir. Var mı itirazı olan!

Yıllardır, ‘Reis ile istikrar sohbetleri’ yapılır ve tek partiyle istikrar sözcükleri neredeyse eş anlamlı kullanılırken, TV’nin gedikli soytarıları, Avrupa’daki koalisyonlardan örnek verdi mi? Örneğin şu anda AB’nin en önemli iki ülkesi, koalisyon hükümetleriyle yönetiliyor. Sizce her gün gözyaşı döküp ‘Ah be, Türkiye gibi olmak vardı’ diyerek efkârlanıyorlar mıdır?

Bana kalırsa, baraj olmamalı. Ancak olacaksa, en fazla yüzde 5 olmalı ki örnekleri var.

Böyle bir oranın, ‘kolay dağılmayan’ hükümetlerin kurulabileceği bir meclis aritmetiği yaratacağı düşünülebilir. Ancak yüzde 10, ‘temsilde adalet,’ ‘seçme/seçilme’ ilke ve haklarını yerle bir etmekte. Bu saçmalığın gerekçesi ‘yönetimde istikrar’ amacı değil, güçlü iktidarların ‘büyük korkuları.

Geçmişe bakılırsa, Demirel’in 1965 ve 1969’un olağanüstü zor koşullarında, baraj ödlekliği yokken, ‘tek başına’ iktidar olabildiği görülür. ‘İstikrar’ denilen olgu, ülkelerin çok muhtelif koşullarıyla ilgili. Oy gasp ederek sağlanan, istikrar değil başka bir şey. Şu anda yüzde 10 barajını savunan herkes, 2014’ün Kenan Evren’i. Bu kadar basit.

4- AYM, bir siyasi parti başvurusunu inceleyebilir mi?

İlgili yasa, ‘Kamu tüzel kişileri bireysel başvuru yapamaz’ diyor. Siyasal partiler ‘tüzel kişiliğe’ sahip ancak ‘kamu tüzel kişisi’ değil. Bu nedenle, bireysel başvuru yapabilirler.

Davanın Genel Kurul’a taşınması ise AYM’nin çok önemli bulduğu davalarda, daha önce de gerçekleştirdiği bir uygulama.

5- AYM, ‘ihlal’ kararı verebilir mi?

Verebilir. Yalnızca ‘ihtimalden’ değil, ‘yetkiden’ söz ediyorum. Yüzde 10 baraj ‘seçme ve seçilme hakkı’nı hak olmaktan çıkarıyor. Bu oran TBMM’de farklı siyasi görüşlerin değil, büyük partilerin siyasi eğilimlerinin temsiline izin veriyor. Oysa ölçü, Batı demokrasileri olmalı.

Ancak AYM ‘ihlal’ kararı verirse, ciddi bir eleştiriyle karşılaşır. AİHM’in 2007’deki baraj kararı nedeniyle. Malum, bireysel başvuruda AYM, AİHS ve Anayasa’da (yani, ikisinde de) yer alan bir hakkın ihlal edilip edilmediğine bakar.

Dolayısıyla AKP’liler aniden, ülkenin bir anayasası olduğunu hatırlayacak ve AİHM’in kararıyla Anayasa’nın AİHS’ye atıf yapan 148/3 maddesinden söz edecek. AYM, ihlal bulursa, bunu hem kendi içtihadını değiştirerek (1995) hem de görünürde AİHM’e ‘rağmen’ yapacaktır.

Buna mukabil unutulmaması gereken, AİHM’in, aykırılık iddiasını ülkelerin ‘takdir marjı’ olduğu savıyla reddettiği. Bu durumda AYM, olası ‘ihlal’ kararında, seçim barajı düzenlemesi konusunda takdir sahibi kurumlardan biri olduğunu vurgulamalı ve kararını söz konusu ‘marj’ içinde gerekçelendirmeli.

6- AYM, ‘iptal’ kararı verebilir mi?

AYM’nin Milletvekili Seçimi Kanunu’nun 33. maddesindeki ‘baraj’ı bireysel başvuru yoluyla iptal etme yetkisi var mı? Gazetelere açıklama yapan önemli anayasacılar, ‘kanun aleyhine bireysel başvuru yapılamayacağını’ belirtmiş. Kuruluş Kanunu’nun 45. maddesindeki bir sınırlamadan söz ediyorlar.

İyi hoş da, ‘hak ihlali’ iddiası bir ‘yasa’dan kaynaklanıyorsa, AYM bu yasayı incelemeyecek mi? Tabii ki inceleyecek. Burada, AYM önüne ‘götürülen bir yasadan’ değil, hak ihlaline konu olan, yani dolaylı olarak incelenmek zorunda kalınan bir yasa hükmünden söz ediyoruz. Dolayısıyla, itirazları anlamlı değil.

Bu durumda, ‘bireysel başvuru’yu inceleyen AYM, incelemesi sırasında ilgili yasa hükmünün anayasaya aykırı olabileceği kuşkusu duyarsa ne yapmalı?

Yüce Divan yargılamasında ve parti kapatma davalarında ne yapıyorsa, onu yapmalı. Bu iki dava türünde AYM, ‘davaya bakan mahkeme’ konumunda. Haliyle bir ‘aykırılık’ fark ettiğinde, ilgili yasa maddesini kendi önüne getirir. Refah Partisi ve Fazilet Partisi davalarında yaptığı gibi.

Güncel davada da AYM, hak ihlali iddiasına konu olan (barajı düzenleyen) hükmü kendi önüne getirip Anayasa’ya aykırılığını inceleyebilir ve iptaline karar verebilir. İptal kararı, sorunu ‘kökten’ çözer.

7- ‘İhlal’ kararının sonucu ne olur?

Olası eleştiriler bir yana, AYM ihlal bulursa hukuksal sonucu ne olur?

1. AKP, ‘İhlal bulunmuş da olsa yasada yer alan yüzde 10 barajla seçime gidiyoruz’ diyebilir. Tabii, anormal bir tercihten söz ediyorum.

AYM’nin ‘Bu barajla seçim, seçme ve seçilme hakkının ihlalidir’ yönündeki kararının ardından, hiçbir şey olmamış gibi seçim yapmak, belki mümkün ama çok zahmetli olur. Üstelik mümkün olup olmadığına da nihai olarak (başvuruları sonuçlandıran) YSK karar verecek.

Başta HDP olmak üzere, çok sayıda parti karara ‘sahip çıkmışken’ yüzde 10 barajlı seçimde ısrar etmek, büyük bir meşruiyet kavgasına neden olur.

2. Seçim Kanunu değiştirilerek makul bir baraj oranı düzenlenebilir. Bu durumda, Anayasa’da yer alan ‘Bir yıl içinde yapılacak seçimde uygulanamaz’ sınırlaması hükmü gündeme gelir. Söz konusu sınırlama, Anayasa’da yapılacak bir ‘ek madde’ düzenlemesiyle aşılabilir.

8- ‘İptal’ kararının sonucu ne olur?

AYM, incelemesi sırasında, barajı düzenleyen maddeyi, yukarıda ‘6. başlıkta’ anlatıldığı gibi kendi önüne taşır ve Anayasa’ya aykırılığı gerekçesiyle iptal ederse, o andan itibaren barajsız bir seçim sistemine sahip oluruz. Haliyle, seçim öncesi herhangi bir acil değişiklik yapılmasına gerek kalmaz. Çünkü iptal kararı, ilgili hükmün ‘yok edilmesidir.’ Bu nedenle ‘iptal etmek,’ ‘ihlal kararı’ vermekten çok daha somut sonuçlar doğuracak bir yol olur.

Tabii, ortaya çıkan barajsız sistem seçeneği beğenilmezse, hemen yeni bir yasal düzenleme yapılmasının önünde (ek maddeyle bir yıllık uygulama yasağı aşılmak kaydıyla) engel yok. Tabii AYM, olası bir iptal kararında, eğer isterse, ‘kararın bir yıl sonra yürürlüğe gireceğine’ hükmedebilir ki bu seçenek, AKP’yi 2015 seçimi açısından hayli rahatlatır.

9- Siyasi sonuçları ne olur?

Malum olmuyor ki, Allah bilir ne olur! Buna mukabil görünen o ki ister barajsız seçim, ister yeni bir düzenlemeyle  yüzde 5 barajlı seçim olsun, en kazançlı Kürt siyasal hareketi çıkar. Yeni oluşumlar umutlanır.

AKP, olası bir ‘ihlal’ kararı (iptalde böyle bir şansı yok) karşısında, ‘Bildiğimi okur, yüzde 10’la seçime giderim’ derse (ve YSK da aynı yönde karar verirse), ağır eleştiri ve tepkilere katlanır. Çünkü bu konuda tüm partiler, AKP’nin karşısında yer alacaktır.

Ayrıca ‘yargı darbesi’ zırvalarıyla koskoca memleketi, bir ömür uyuşturup hissizleştirmek de mümkün olmayabilir!

Şu da var ki AKP gibi bir partinin Anayasa’ya, hukuka, yargısal aktivizme yapacağı her vurgu, bu saatten sonra partiyi aklı başında insanlar nezdinde daha da gülünç duruma düşürmekten başka bir işe yaramaz.

Yine de burası Türkiye tabii. Kimin neyi nasıl kullanacağını bilemeyiz.

Geçenlerde Zaytung’da bir son dakika haberi vardı. Memleketi, ‘yarısının her şeyi bildiği, diğer yarısının hiçbir şeyi umursamadığı’ bir yer olarak tanımlıyordu. Hâl böyleyken, siyasi sonuçlar ne olur, nereden bileceksin. Her şey olabilir…

Not: Değerli meslektaşım Kerem Altıparmak’la konuya ilişkin tartışmamızdan çok yararlandım. Teşekkür borçluyum.

Yazının ilk yayınlandığı yer: Diken

Yorum yazmak ister misiniz?

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s

Bu blog'u takip etmek için mail adresinizi yazınız

Diğer 17.412 aboneye katılın

Twitter’dan

En son yayınlananlar

%d blogcu bunu beğendi: