Vicdani retçi Osman Murat Ülke’nin İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi’nde (İHAM) 1997’de açtığı davada Türkiye için mahkûmiyet kararı çıktı. Mahkeme, 1996-1999 yılları arasında sürekli olarak askeri üniformasını giymeyi reddeden Ülke’nin sekiz defa hapse girmesini ve 701 gün hapiste kalmasını İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi’nin (İHAS) ‘İşkence ve Kötü Muamele Yasağı’nı düzenleyen 3. maddesinin ihlali olarak değerlendirdi. Artık senelerden beri görmezden gelinen ve marjinalize edilen vicdani ret kavramını tartışmanın zamanı geldi.
Ülke davasında İHAM’ın kararının diğer vicdani ret dava ve kararlarından pek farklı olduğu söylenemez. İHAM, Ülke kararında da, eski kararları gibi vicdani reddi Sözleşme’nin 9. maddesi çerçevesinde değerlendirmedi. Ancak bu kararın Türkiye için önemsiz bir karar olduğu da iddia edilemez, zira Mahkeme açıkça Türk kanunlarının vicdani ret halinde sürekli tekrarlanan bir hapis cezası öngördüğünü ve bunun düzeltilmesi gerektiğini söyledi.
Anayasa’nın 90. maddesinin son fıkrası gereği yasalarımızdan üstün olan İHAS’ın yorum mercii konumundaki İHAM kararı doğrultusunda 1111 sayılı Askerlik Kanunu’nu değiştirmek zorundayız. Askerlik Kanunu’nda vicdani retçilerin tekrarlanan şekilde hapse mahkûm olmasını engelleyecek ve onları sivil ölüme mahkûm etmeyecek bir değişiklikle, İHAM’ın kararına uygun davranmış oluruz. Örneğin hapiste kalınan sürenin askerlikten sayılması halinde İHAM’ın artık Türkiye’yi vicdani retçilerle ilgili davalarda mahkûm etmesi mümkün olmaz. Ancak böyle bir değişiklik hiç kimseye bir yarar sağlamaz.
Sadece askerlik yapmak istemeyen eğitimli, sağlıklı ve üretken insanları altı veya 12 ay boyunca hapiste tutmuş ve böylece bu süre boyunca Türkiye’ye faydalı işler yapabilecek insanları kendi elimizle engellemiş oluruz. Bu nedenle, Askerlik Kanunu’nda yapılacak değişiklik, vicdani retçilerin zorunlu kamu hizmeti yapabilmesini sağlayacak şekilde olmalı.
Yabancı bir kavram
Vicdani ret toplumumuza yabancı bir kavram. Türk toplumu olarak gerek Osmanlı Devleti’nin son dönemlerinde ve gerekse askeri darbelerle yeterince militarize edilmiş bir toplumuz. Atalarımızdan kalan ‘Her Türk asker doğar’ gibi sözler de cabası. Öyle ki askere alınan kişiyi birliğine kalabalık ve gürültülü törenlerle uğurlarız. Bu, onun için bir onurdur, askere gitmek erkekliğin olmazsa olmazlarındandır. Bu nedenle vicdani ret ülkemizde korkaklık ve hatta vatana ihanetle eşdeğerde görülmektedir.
Oysa vicdani reddin bunlarla ilgisi yoktur. Vicdani retçi, adı üstünde vicdani nedenlerleeline silah almak, ölmek veya öldürmek istemez. Ama ülkesine belki bir askerden daha fazla bile hizmet edebilir.
Almanya örneği
Artık bilinmeye başladığı üzere vicdani ret, bir kişinin vicdani nedenlerden ötürü askere gitmeyi reddetmesi demek. Bu vicdani nedenler arasında Yehova Şahitleri’ninki gibi dinsel sebepler olabileceği gibi her türlü şiddete ve öldürmeye karşı olanlarınki gibi ahlaksal sebepler de olabilir. Askere gitmeyi reddeden vicdani retçiler, kamu hizmetlerinde görev alabilirler. Avrupa Konseyi üyesi ülkelerin-Türkiye ve Azerbaycan haricinde- hepsinde zorunlu askerliği reddedenler kamu hizmetlerinde görevlendirilmektedir. Hatta vicdani reddi bir anayasal hak olarak tanıyan Almanya gibi bazı ülkeler vicdani reddi bir işgücü kaynağı haline getirmiştir. Almanya’da vicdani ret gerçek bir kurum haline gelmiş, ülkedeki hastanelerin hastabakıcı ihtiyacının çoğu retçilerden karşılanır olmuştur. Öyle ki, zorunlu askerliğe geri dönülmesi halinde ülkenin hastane ve hastabakıcılık sisteminin çökeceği hesaplanmaktadır.
Vicdani retçilerin iyi eğitim almış kişiler olması sık rastlanan bir durumdur. Bu nedenle vicdani retçilerin askerlik gibi onlara yabancı bir görevde değil de eğitimini aldıkları alanlarda görevlendirilmesi çok daha verimli bir üretime olanak sağlayacaktır.
Bir endüstri mühendisinin, binbaşısının kapısında altı ay çay servisi yapmak için beklemesi mi daha mantıklıdır yoksa bir kamu teşebbüsünün depolarında mal tedarik zincirinde çalışması mı? Bir hukukçunun bölüğün yazıhanesinde fotokopi çekmesi mi daha verimlidir yoksa Çocuk Esirgeme Kurumu’nda velayet davalarında yardımcı olması mı? Bir öğretmenin asker gazinosunu temizlemesi mi daha yararlıdır yoksa öğretmensiz bir köyün çocuklarına okuma-yazma öğretmesi mi? Üstelik söz konusu kamu hizmeti askerlik süresinden uzun da tutulabilir.
Batı ülkelerindeki düzenlemeler genelde kamu hizmetinin, askerlik süresinin 1.5 veya 2 katı olması yönündedir. 1997’de zorunlu askerlik kaldırılıncaya kadar kamu hizmeti süresi 20 aydı. Bu süre İsviçre’de askerlik süresinin 1.5 katıdır. Finlandiya’da kamu hizmeti süresi uzun dönem askerlik süresinin 30 gün fazlası, yani 395 gündür. Bu ülkeler ve diğer onlarca ülke vicdani retçileri hapse atmak yerine onlardan en verimli şekilde yararlanmaya bakmaktadır. Bu nedenle bu ülkelerde vicdani ret artık korkaklık, kaçaklık veya vatana ihanet olarak değil, askerlik kadar önemli bir toplumsal fayda olarak görülmektedir. Zaten, kalemle yeni tanışanlara ‘Ali topu at’ yazdırmak nasıl vatana ihanet kabul edilebilir ki?
Serkan Köybaşı: Bahçeşehir Üniversitesi Hukuk Fakültesi araştırma görevlisi