Karanlıkta Dans
Hukuk Fakültesi öğrencilerine tavsiye ettiğim ikinci film Karanlıkta Dans (Dancer in the Dark).
Lars von Trier’in yönetmenliğini yaptığı filmi kült haline getiren unsur -bence- Björk’ün unutulmaz performansı. Onun sesi, dansı ve kattığı ruhu olmasaydı bu film herhangi bir idam karşıtı film olabilirdi. Ancak yarı-müzikal tarzdaki Karanlıkta Dans, İzlandalı şarkıcının omuzlarında öyle bir seviyeye çıkmış ki anlatması gerçekten zor.
Selma (Björk) Doğu Avrupa’dan kaçarak ABD’de bir fabrikada çalışmaya başlayan bir göçmendir. Zaten çok az para kazanmaktadır ancak onun da önemli bir bölümünü biriktirmektedir. Biriktirdiği parayı oğlunun gözlerini tedavi ettirmek için kullanmayı düşünmektedir. Zira oğlu, kendisinin de muzdarip olduğu hastalık nedeniyle bir süre sonra kör olma tehlikesiyle karşı karşıyadır. Nitekim film boyunca Selma’nın gözlerinin gittikçe bozulduğuna şahit oluruz (filmin adı da buradan geliyor zaten.). Binbir zorlukla biriktirdiği paranın çok güvendiği biri tarafından çalınması her şeyi değiştirecektir.
Avrupa sinemasına aşina olmayanlar için izlemesi bir nebze zor bir film. Filmin bazı anlarda bir müzikale dönüşmesi, ağır temposu, içinizi darlayan gerçekçiliği ve buna bir de göz yaşlarının sel olacağı son eklenince “Hollywood”çular izlemekte zorlanabilir. Ancak gerçek sinema filmlerini seyretmeye de bir yerden başlamak gerekir değil mi? 🙂 Karanlıkta Dans bunun için çok iyi bir başlangıç noktası.
Peki neden bu filmi hukuk öğrencilerine tavsiye ediyorum? Bir aile dramı gibi gözükmesine rağmen aslında, -yönetmenin sonda çıkan mesajının da işaret ettiği gibi- idam cezasının nasıl haksız sonuçlar doğurabileceğine dair son derece çarpıcı bir film Karanlıkta Dans. Özellikle bugün yine palazlanan ve kamuoyundan da geniş destek gördüğü anlaşılan “idamın geri getirilmesi” kampanyalarıyla ilgili görüş oluşturulmadan önce mutlaka izlenmeli.
İşte filmin fragmanı:
serkankoybasi.com 