Ekonomik kriz nedeniyle kaynak arayışına giren hükümetin 29.06.2001 tarihinde Meclis’ten geçirdiği 4705 sayılı “Yurt Dışına Çıkışlarda Harç Alınması ve 4481 Sayılı Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun” yürürlüğe girdiği tarihte çeşitli tartışmalara yol açmıştı. Bu konuda kamuoyunda oluşan tepkiyi de arkasına alan Doğru Yol Partisi kanun aleyhine Anayasa Mahkemesi’nde iptal davası dahi açmıştı. Ne var ki halen yurt dışına çıkış yapmak isteyen Türk vatandaşlarından, halk arasında “alan vergisi” olarak bilinen 50 ABD doları karşılığı Türk Lirası tutarında harç alınmaya devam ediliyor.
Kanun seyahat özgürlüğüne açık bir sınırlama getirmesi nedeniyle eleştiriye uğradı ancak özgürlük bir kanun maddesiyle sınırlanmıştı. Üstelik kanunun Anayasa’da da dayanağı bulunmaktaydı: yerleşme ve seyahat hürriyetini düzenleyen 23’üncü maddede sınırlama sebeplerinden biri de “ülkenin ekonomik durumu” idi. Ekonomik program çerçevesinde ihtiyaç duyulan ek mali kaynağın sağlanabilmesi amacıyla hazırlanan bu kanun, tam da bu sebebe uyar nitelikteydi.
Ancak uyum yasaları çerçevesinde Anayasa’nın 23’üncü maddesindeki bu sınırlama gerekçesi kaldırıldı ve “vatandaşın yurt dışına çıkma hürriyetinin ancak vatandaşlık ödevi ya da ceza soruşturması veya kovuşturması” nedeniyle sınırlanabileceği hükmü getirildi. Burada dikkat edilmesi gereken unsur, sınırlama gerekçelerinin sınırlı sayıda (numerus clausus) belirtilmesi. Bu da demektir ki bunlara yenileri yasayla veya başka bir yolla eklenemez; eklenirse bu düzenlemeler Anayasa’nın 11’inci maddesinin son fıkrasındaki “kanunlar Anayasa’ya aykırı olamaz” ilkesinin ihlali anlamına gelir. Oysa değişiklikten önce yürürlüğe giren 4705 sayılı kanun değişiklikten sonra -anayasal dayanağı kalmamasına rağmen- yürürlükten kaldırılmadı. Öyleyse ara sonucumuz: “Yurt Dışına Çıkışlarda Harç Alınması (…) Hakkında Kanun” kişilerin seyahat özgürlüğünü haksız şekilde sınırlamaktadır ve Anayasa’nın 23’üncü maddesine aykırıdır.
1992 yılında Anayasa Mahkemesi’ne 2985 sayılı Toplu Konut Kanunu aleyhine Anayasa’ya aykırılık iddiasıyla başvuruda bulunan Balıkesir Havran Sulh Hukuk Mahkemesi de benzer bir düzenleme içeren bu kanunla ilgili olarak aynı görüştedir[1]. Havran Sulh Hukuk Mahkemesi, Toplu Konut Fonu’na aktarılmak üzere yurt dışına çıkışlarda 100 ABD doları karşılığı Türk Lirası istenmesinin Anayasa’nın 23’üncü maddesine ve ayrıca Anayasa’nın 5, 10, 11, 12, 13 ve 15’inci maddelerine de aykırı olduğunu iddia etmiştir. Anayasa’nın 10’uncu maddesinin ihlal edildiğini “geliri belli bir düzeyin altında olan kişilerin yurt dışına çıkması olanaksız hale gelirken, ekonomik varlığı nedeniyle bu miktarı kolayca ödeyebileceklerle ödeyemeyecekler arasında, bu temel haktan yararlanabilme yönünden eşitsizlik yaratılmıştır.” cümleleriyle dile getiren yerel mahkemenin görüşlerinin, 4705 sayılı kanun döneminde de güncelliğini koruduğunu kabul etmek gerekir. (Anayasa Mahkemesi, davacının delil tespiti talebiyle davasını açtığını, bu nedenle mahkemenin Anayasa Mahkemesi’ne başvurmakta yetkisiz olduğunu belirterek esasa girmeden davayı reddetmek zorunda kalmıştır.)
Uyum yasaları çerçevesinde Anayasa’da yapılan bir diğer değişiklik ise 90’ıncı maddede gerçekleştirildi. Böylece “usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası antlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası antlaşma hükümlerinin esas alınması” anayasal hüküm haline getirildi. Bu şekilde, temel hak ve özgürlüklere ilişkin uluslararası antlaşmalar kanunlardan üstün konuma gelmiş oldu. Öyleyse İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi’nin 4 numaralı Ek Protokolüne bir göz atmakta yarar var. Zira Türkiye’nin de 19.10.1992’de imzaladığı ve 23.02.1994’te 3975 sayılı kanunla uygun bulduğu protokolün 2’inci maddesi seyahat özgürlüğünü düzenlemekte. Bu maddenin 2’inci fıkrasında “herkesin, herhangi bir ülkeyi, kendisininki dahil olmak üzere, terketmekte serbest” olduğu hükme bağlanmış durumda. Anılan özgürlüğü sınırlama gerekçeleri arasında ise ekonomik veya mali istikrarı gözeten herhangi bir gerekçe bulunmamakta. Buradan çıkan ara sonuç ise: “Yurt Dışına Çıkışlarda Harç Alınması Hakkında Kanun”, Anayasa’nın 90’ıncı maddesi gereği kanunlardan üstün konumda olan İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi’nin 4 numaralı Ek Protokolünün 2’inci maddesinin 2’inci fıkrasına da aykırıdır.
Anayasa’da yapılan 2001 tarihli değişiklikle “ülkenin ekonomik durumu”, yurt dışına çıkmanın sınırlama gerekçesi olmaktan çıkmıştır. Bu nedenle, değişiklikten bu yana 4705 sayılı kanun ve bu kanun uyarınca alınan yurt dışı çıkış harcının Anayasal dayanağı kalmamıştır. 4705 sayılı kanun, hem Anayasa’nın 10’uncu ve 23’üncü maddelerine, hem de İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi’nin 4 numaralı Ek Protokolünün 2’inci maddesinin 2’inci fıkrasına açıkça aykırıdır ve temel hak ve özgürlüklerin haksız şekilde sınırlanmasına neden olmaktadır.
İptal veya tam yargı davasına konu olması halinde kaldırılması mutlak olan yurt dışı çıkış harcının, davaya gerek kalmadan yetkili makamlarca derhal kaldırılması gerekmektedir. Bu, Anayasa’nın 5’inci maddesi uyarınca kişinin temel hak ve özgürlüklerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak şekilde sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya çalışan devletin görevidir. Yetkili makamların, ortada olan hukuk dışılığı görmezden gelerek sessiz kalması, Türk halkının bir hukuk devletinde yaşama hayallerini biraz daha ertelemesi anlamına gelecektir.
Araş.Gör. Serkan Köybaşı
Bahçeşehir Üniversitesi – Hukuk Fakültesi
[1] Esas sayısı: 1992/49, karar sayısı: 1992/54, karar tarihi: 29.12.1992
* Güncel Hukuk Dergisi, Sayı 11, Kasım 2004
Yazıyı siteye koyduktan sonra Strasbourg’da doktora yapan Gökçe Türkyılmaz’dan uyarı geldi: “Türkiye İHAS’ın 4 Numaralı Prokolü’nü onaylamadı” diyordu Gökçe. Nitekim gerçekten de Avrupa Konseyi’nin sayfasında Türkiye onaylamamış ülkeler arasında yer alıyordu. İnternette araştırdığımdaysa Türkiye’nin 3975 sayılı onay kanunuyla Prokol’ü onayladığını buluyordum. Mesele sonradan anlaşıldı: Türkiye 4 Numaralı Protokol’ü 19 Ekim 1992’de imzalamış ve 23 Şubat 1994 tarihinde de onaylamıştı. Hatta 3975 Sayılı Onay Kanunu 26 Şubat 1994 gün ve 21861 Sayılı Resmi Gazete’de yayınlanmıştı. Ancak onay belgesi henüz tevdi edilmediği için, Türkiye halen Protokol’e taraf değil gibi gözüküyordu ki bu durumda taraf değil gerçekten çünkü Devlet’in iradesi 17 seneden beri Konsey’e ulaşamamış.
Türkiye Devleti’nin resmî bir sorumlusu Devlet adına Protokol’ü uygun bulup imzalıyor, TBMM de uygun bulup onaylıyor ve Resmî Gazete’de yayınlatıyor ama yürütme organı yani hükümet(ler) fiilî bir engel koyarak onay belgesini Konsey’e göndermiyor! Hem de 1994’ten beri!
Ayrı bir yazı konusu…
Bu bilgilendirici makale için teşekkürler. Peki biz sokaktaki (aynı zamanda seyahat eden) vatandaşlar olarak bu hukusuzluğun ortadan kalkması adına neler yapabiliriz?
Aslında sokaktaki vatandaş olarak benim 2009’da açtığım davayı beklemeniz daha makul. Çünkü 15 TL’lik yurt dışı çıkış harcı için açmanız gereken davanın harcı 104 TL! 🙂 Dava çok hızlı ilerlemiyor. Bu senenin Mart ayında dosya hakime verilmiş. Ancak henüz bir karar çıkmamış.
Bir diğer yöntem de tabii, bu konuda toplumsal bir baskı kurmak için, herkesin dava harcını yatırıp dava açması olur. Bu bir eyleme dönüşür ve basında haber haline gelirse sanırım hakimlerin konuyu Anayasa Mahkemesi’ne götürme ihtimali artar.
Karari merakla bekliyoruz 🙂
Dava acmak isteyenler olacaktir. 104 TL yatirmay goz yumarsa insanlar. Dava nasil acilir, dilekce nasil yazilir bu konuda bilgilendirirseniz biz de Sirtcantalilar’i harekete gecirmeye calisiriz.
Geri bildirim: Yurt dışı çıkış harcına karşı açtığım davada ilk derece mahkemesi kararını verdi « Anayasa Gündemi
Geri bildirim: Yurt dışı çıkış harcına karşı açtığım davada yeni aşama: Bölge İdare Mahkemesi’ne itiraz yapıldı « Anayasa Gündemi
Kanunun çıkış amacına bu kadar aykırı davranarak bunu halen devam ettirmeleri moralimi bozdu gerçekten . Ayrıca gerçeği çoğunluğun bilmediğini varsayarak buna devam edilmesi ayrıca bir moral bozukluğudur . Vatandaşların bir şeyleri fark etmediğini düşünerek bunları uygulamak bilenin bilmeyene yaptığı acımasızca bir sömürüdür . Bu bilgilendirmenizden ötürü teşekkür ederim hocam bilmediğimiz ve gayet normal gelen bir olayın aslında hukuk dışı olduğu şimdi daha aşikar .